Hukukta Doktora Yeterlik: 9 Ders

Sözlü sınavlara hazırlananların makus talihi olmalı, sınava yönelik yöntemlerin genellikle aday tarafından el yordamıyla bulunması gerekiyor. Çokça konuşulmasına rağmen genellikle bir yazıya dönüşmeyen bu yöntemler, özellikle ilgili bir danışmana ya da zengin bir akademik çevreye sahip olmayanlar için daha önemli.

«Soruları aceleyle cevaplamaya çalışmaz ve yanıtlarınızda bir sistematikle hareket ederseniz sınavı daha iyi yönetebilirsiniz.» Bu tavsiye, doktora dersini alan bir grup öğrenci için düzenlediği yeterlik simülasyonunda Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal tarafından zikredildi. Ancak sözlü sınavların makus talihi olmalı, bu ve benzeri yöntemlerin yeterlik sınavında aday tarafından el yordamıyla bulunması gerekiyor. İlgili bir danışmana ya da zengin bir akademik çevreye sahip olmayanlar için bu keşif çabası çok da verimli olmayabilir. Zira bu yöntemler, çokça konuşulmasına rağmen genellikle bir yazıya dönüşmüyor.

Yüksek lisans tez macerasından çıkardığım 9 ders başlığıyla yayınladığım yazı, arkadaşlarım arasında bir şaka malzemesi haline gelince doktora yeterlik için de aynı rakamdan geri durmak istemedim. Çıkarılan derslere geçmeden önce, önceki yazıda olduğu gibi akademik enflasyondan bahsetmekte fayda var. Akademik derecelerin eski ağırlıklarını kaybetmeye başlaması demek, akademik enflasyon. Sistem öylesine ayaklarımızın altından kayıp gitmekte ki, doktora artık bir Instagram hikayesinden ilham alınarak başlanabilen bir kariyer basamağı haline geldi. Yani artık influencerlık akademik hayata dahi nüfuz etmeye başladı.

Akademik enflasyonun görünüm biçimlerinden biri de lisansüstü dereceler için ayrılan kontenjanların tıpkı lisans derecelerinde olduğu gibi abartılı şekilde artması. Örneğin Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nin eğitim bilimler anabilim dalında açtığı bir yüksek lisans programında kontenjanın 1000 (bin) olarak belirlenmiş olması, enflasyonun artık yozlaşma derecesine vardığını gösteriyor. Bu abartılı örneğin hukuk yüksek lisans ve doktora programlarına yansıması, hukuk fakültesi bulunan hemen her üniversitede kolaylıkla fark edilebilir.

Üniversite, eleştirilerin ardından kontenjanın 300’e düştüğünü duyurmuştu.

Sistem, ayaklarımızın altından kayıp giderken hukukçular, duruma “adapte” olmak için yeni akademik dereceler alma konusunda bir zorunluk hissetmeye başlıyor. Bu hissiyat da akademideki yozlaşmayı katmerlemekten başka bir işe yaramıyor. Öyle ki, elde etmediği akademik unvanlarla sahte itibar edinmeye çalışan avukatların, doktora düzeyindeki ödevlerini ücretiyle sağa sola yaptıran araştırma görevlilerinin ve hatta doktora tezlerini ücretiyle yazdıran hukukçuların türemeye başlaması bu yozlaşmanın göstergesi. Esasında, onlara sorulması gereken basit bir soru var: “Zorunlu muydu?” Elbette değildi ve muhtemelen de olmayacak. Sizi zorlayacak, psikolojik olarak yıpratacak ve mutlaka vaktinizin önemli bir kısmını alacak olan bir süreci tek başınıza yürütemeyecekseniz, zorunlu olmayan bu yola en başından girmemeniz tavsiye edilir.

Yeterlik sınav sürecimden çıkardığım derslere geçmeden önce kısaca ifade etmekte fayda var: Bu derslerin önemli bir kısmı sınav süresince görüşme fırsatı bulduğum hocalarımdan ve daha önce sınava giren meslektaşlarımdan bana aktarılan yöntemlerdir. Dolayısıyla bir anlamda bu yazı, onlardan öğrendiğim yaklaşımların kendi sınav sürecimde tecrübe edilmesinden çıkan sonuçları içeriyor. Başlayalım:

#1. Düşünce yapısı oluşturun

Yeterlik sınavına hazırlık süreci, lisans ve lisansüstü eğitim dönemi boyunca alana yönelik eksiklikleri kapatabilmek için önemli bir fırsat. Danışmanım Dr. iur. Ünsal Dönmez ve diğer hocalarımdan öğrendiğim şey, yeterlik hazırlık sürecindeki geniş zaman dilimlerini akademik kariyer ilerledikçe yakalamanın zorlaşıyor olması. Dolayısıyla yeterlik sınavını yalnızca atlanması gereken bir engel olarak görmeyip mesleki birikim için geleceğe yatırım olarak değerlendirmek daha akıllıca. Bu süreçte alanın özünü benimsemek ve bunu yaparken meslek hayatı boyunca kullanılabilecek sistematik notlar oluşturmak da bir hayli önemli. Bu sebeple, doktora yeterlik sınavı için hazırlık sürecinin iki döneme yayılmasının daha mantıklı olduğunu düşünüyorum.

#2. Not çıkarmak şart; ama nasıl?

Yeterlik sınavından üç-dört ay sonra öğrendiğim detayların yarısını unuttuğumda fark ettim ki, yeterlik sınav süreci, akademisyenler için profesörlüğe uzanan yolculukta önemli bir not hazırlama fırsatını içeriyor. Zira yazıyla bağlanmayan ilmin zihinden uçması kaçınılmaz. Buradan hareketle notlarımı oluştururken iki temel kriter üzerinden hareket ettim. İlki, hazırlık sürecinde yekunu on bin sayfayı bulan eserlerden süzülen bilgilerin not havuzum içinde kolayca bulunabilmesi için notların berrak bir görüntüye sahip olmasıydı. Bunun yanı sıra her konuya ilişkin temel hususların bir sistematik içinde dizilmiş olması da notların kalıcılığı için önemliydi.Yüksek lisansa hazırlık sınavından bu yana kullandığım zihin haritalama yöntemi bu iki kriteri de fazlasıyla karşılayabiliyordu. O sebeple, hem konuları en duru halleriyle özümsemek hem de ileride öğretim faaliyetlerinde kullanabileceğim materyallerin elimin altında olması amacıyla zihin haritalarımı genişletmeye karar verdim. Böylelikle 8 aylık hazırlık sürecinin sonunda Medeni Hukuk’un tüm alanlarını içeren yaklaşık 300 sayfalık zihin haritası albümü ortaya çıktı.

Öğrenilenilenlerin yazıya nasıl dökülmesi gerektiği konusunda uzun vadede kalıcı notlar oluşturulmak isteniyorsa dijital araçlardan yararlanılabilir. Zihin haritalama yapılmasa dahi, notlarda belli bir sistematiğin izlenmesi ve bu sistematiğin belgeye dördüncü – beşinci seviyeye kadar atanan başlıklarla belirlenmesi de işleri bir hayli kolaylaştıracaktır.

#3. Önce bulvarlar, sonra ara sokaklar

Esasında hemen her öğrenme sürecinde yapılabilecek hatalardan biri de detayları zihinde tutmaya çalışırken “büyük resmi” kaçırmak. Rahmetli Medeni Hukuk Profesörü Fahrettin Aral’ın her dönem başında öğrencilerine bir hikaye anlattığı rivayet edilir. Ona göre bir dersi anlatmak, yaşadığınız şehre yeni gelen birine şehri gezdirmeye benzer. Misafirinizle girdiğiniz ilk sokakta, onu gördüğünüz ilk dükkanın içine sokup detaylarıyla o dükkanın raflarını anlatırsanız şehri ona öğretmeniz mümkün değildir. Önce onu şehrin bulvarlarında gezdirmelisiniz, sonra caddeleri, sokakları ve nihayetinde sokakların içerisindeki dükkanları…

Doktora yeterlik sürecinden bağımsız olarak hukuki bir meselenin öğrenme sürecinin de benzer şekilde tasarlanması gerektiğini düşünüyorum. Sınava girilecek alan(lar)dan bağımsız olarak (varsa) alanın temel hak ve özgürlüklerle bağlantısı, sonrasında bu alanın hangi prensipler üzerine kurulduğu ve ardından her bir ders/konu bazında ayrıntılar öğrenilmeli. Örneğin, Medeni Hukuk alanında doktorasını yapan bir öğrenci için Anayasa m. 12, 17, 20, 33, 35, 41 ve 48 hükümleri mutlaka zihinde açık sekme olarak yer almalı. Bunların ardından Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nun sistematiği öğrenilmeli. Konular detaylandırılırken ise, örneğin irade özerkliği prensibinin Anayasa’nın 48. maddesiyle güvence altına alındığı unutulmamalı. Bu noktada bütünü kaçırmamak için zihin haritalama metodunu bir kez daha ifade etmekte fayda var.

#4. Temel kavramları zihne doğru şekilde kodlamak

Alanın prensipleri öz itibariyle öğrenildikten sonra, kavramları da zihne doğru bir şekilde oturtmak sınav için hayati önem taşıyan konulardan. Ankara Hukuk Fakültesinde öğrendiğim önemli bir şey var: Hukuk, kurum ve kavramlar üzerine inşa edilmiştir. Güçlü bir hukuki muhakeme için kurum ve kavramları zihne doğru kodlamak gerekir. Kurum ve kavramları öğrenmek ise, işe tanımlarla başlamak anlamına gelir. Bu aşamada Romalı Senatör Javolenus’un hukukta tüm tanımların tehlikeli olduğuna ilişkin Latince deyişini (omnis definitio periculosa est) bir kenara bırakmak zorundayız. Zira, hukukun ağır basan dogmatik yönü göz önüne alındığında güçlü bir muhakeme oluşturmak için temelin doğru inşası elzem.

Eğitim sistemimizde belli dönemlere özgü kalıplar oluşuyor ve bu kalıpların dışına çıkanlar genellikle ayıplanıyor. “Ezberleyerek değil anlayarak öğrenin” de bunlardan biri. Ben de bu kalıba uyarak kavramların tanımını ezberlemektense unsurlarını ve şartlarını öğrenmeyi öncelik haline getirmiştim. Ta ki, İlber Ortaylı’nın röportajlarında çokça yer verdiği ezberleme-öğrenme ilişkisini keşfedene kadar. Esasında bir dil öğrenme yöntemi olarak ifade ediyor bunu İlber hoca ve diyor ki Aristoteles’in akademyasından beri anlayarak değil; ezberleyerek öğrenilir. Anlamak için önce ezberlemek gerekir. Çünkü çocuklar ve gençler ezbere çok yatkındır, her şeyi ezberleyebilirler. Dili bile kalıplar halinde ezberleyerek öğrenirler. Anlama, ezberden sonra gelir. Ezber ve tekrar, öğretimin temelidir (repetitio est mater studiorum). Bu bakış açısından hareketle temel kavramları öğrenmek için o kavramın unsurları/şartları üzerinden gidilebileceği gibi ezber yöntemine de başvurulabileceğini düşünüyorum. Elbette, kavramın ezberlenen kavramın unsurlarını/şartlarını bilmek ve hukuk dünyasında o kavramı bir yere oturtmak kaydıyla.

#5. Sorular üzerinden etkileşim halinde çalışmak

Sonuca etkisi bakımından sözlü bölümünün yazılısına göre daha etkili olduğu yeterlik sınavındaki diğer bir önemli husus da soru-cevaplar bakımından pratiklik kabiliyetinin edinilmesi. Mesleki birikim için bir yatırım dönemi olması dışında sürecin sonunda bir sınavın olması gerçekliği karşısında, bu pratiklik kabiliyetinin geliştirilmesi için soru temelli çalışmalara zaman ayırmak gerekiyor. Zira bir hukuki kurumu doğru şekilde zihne kodlayabilmekle bu kurumla ilgili muhtemel soruları öngörmek ve buna göre sistematik cevaplar oluşturabilmek ayrı hususlar. Bu kapsamda sınava hazırlanırken hem daha önce arkadaşlarımın yeterlik süreçlerinde çıkmış soruları derlemeye hem de okumalarım esnasında neler sorulabilir diye düşünerek yeni sorular üretmeye çabaladım. Oluşturduğum soruların bir kısmında özellikle daha önce birbirleri arasında kurulmamış bağlantılar üzerinden yeni bağlantılar kurmaya çaba sarf etmek, konunun özümsenmesi bakımından son derece zihin açıcıydı.

#6. Doğru mühletler belirlemek

Araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladığım ilk günden bu yana, kendimi hep şanslı hissetmişimdir. Zira kürsü hocalarım Dr. Öğr. Üyesi Ünsal Dönmez ve Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Dönmez, asistanlarıyla hep yakından ilgilendiler. Kendileri bana da yeterlik hazırlık dönemi boyunca başlangıç hükümlerinden başlayarak miras hukukuna kadar sırasıyla çalışma mühletleri belirlediler. Bu mühletlerin sonunda o zamana kadar çalıştığım konular üzerinden bir yeterlik sınavındaymışçasına genellikle bir-bir buçuk saat süren soru cevap oturumları yaptılar. Hocalarımla yaptığım bu provalar, sınav konularının içeriğinin yanı sıra aynı zamanda beş kişilik gerçek sınav tecrübesi öncesinde soruların nasıl bir sistematikle cevaplanması gerektiğini de öğretti bana.

#7. Güncel hususları takip etmek

Gözlemleyebildiğim kadarıyla yeterlik sınavında yalnızca kemikleşmiş hukuk bilgisi değil, aynı zamanda o alandaki güncel gelişmelerin takip edilip edilmediği de değerlendiriliyor. Hal böyle olunca, alanla ilgili güncel gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Güncel gelişmeler kapsamına yalnızca yeni içtihatlar değil, alanla ilgili yayınlanan yeni monografik eserler, henüz eser haline dönüşmemiş ve fakat akademik camiada tartışılmaya başlanmış hususlar ve hatta gündelik güncel vak’alar da giriyor. Bunları takip edebilmek için “medeni hukuk“, “türk medeni kanunu“, “türk borçlar kanunu” gibi anahtar kelimeler üzerinden Google Alerts, Warble Alerts, Feedly gibi dijital araçları kullanarak olabildiğince güncel gelişmeleri okumaya çalıştım.

#8. Jürideki isimleri tanımak

Yaklaşık on yeterlik sınavı izlemiş biri olarak yeterlik sınavının en büyük handikaplarından birinin bu sınav için öngörülmüş bir standardın belirlenmemiş olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle sınavın yürütülüş tarzı, danışman öğretim üyesinin ve sınava giren jüri üyelerinin bakış açılarıyla ve iletişim tarzlarıyla şekilleniyor. Bu bakış açılarına uygun cevaplar üretebilmek amacıyla mümkünse jüride yer alacak öğretim üyeleri hakkında bilgi sahibi olmak ve eserlerinden yaklaşımları konusunda ipuçları toplamak sınav performansını iyi yönde etkileyebilir.

#9. Sınavı doğru yönetmek

Vurgulamak istediğim son husus, adayın zihninin ve jüri üyeleriyle baş başa kaldığı bir buçuk – iki saatlik zaman diliminin -sınavın- yönetilmesine ilişkin. Bu noktada doktora dersini aldığım değerli hocam Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal’ın tavsiyeleri son derece öğreticiydi. Şebnem Hoca, o dönem yeterlik sınavına girecek tüm öğrencilerle yaptığı yeterlik simülasyon toplantısında bizlere sırasıyla örnek sorular yönelterek her birimizin cevabı ardından cevapların içeriği ve ifade ediliş tarzıyla ilgili nerelere dikkat etmemiz gerektiğini belirtmişti. Örneğin, sınavda kullanılan kavramların önemli olduğu (insan yerine kişi gibi), cevap sürelerinin ne çok kısa ne çok uzun olması gerektiği, eveleyip gevelemek yerine bilmiyorum diyebilmenin değerli olduğu, kavramların unsurlarından hareket ederek soruların cevaplanması gerektiği, soruların yazarak cevaplanabileceğini ve yan dallar yerine ana daldan başlanmasının aday için avantajlı olduğu gibi birçok hususu bize aktarmıştı. Bu bakımdan sınavın doğru yönetimine dair hazırlıklı olmak da sınav performansına katkı sağlayacaktır.

***

Bütün bu derslerin çıkarıldığı yeterlik sürecini Prof. Dr. Fikret Eren başkanlığındaki jüriden oy birliğiyle geçerek tamamlamış olmak benim için gurur vericiydi. Umuyorum, yöntemin gücüne inanarak bu yazıya erişmiş tüm adaylar, verimli bir hazırlık döneminin ardından süreci başarıyla tamamlarlar.

Yazıya yönelik eleştiri ve katkıları nedeniyle Utku Saruhan’a ve Arş. Gör. Gözdenur Güllü’ye teşekkür ederim.

İlgili diğer yazılar

6 yanıt

  1. Müslüm Yılmaz avatarı

    Değer verdiğim ve Gönülden Saygı duyduğum Furkan Hocam, başarınızı tebrik ederim. Yönettiğiniz pratik derslerinde öğrenci olarak bulunmuş ve yazınızda bahsetmiş olduğunuz bu yöntemlerinizi pratikte uygulamanıza bizzat tanıklık etmiş biri olarak size çok teşekkür ediyorum. Hem “Eğitmenliği” hem de “Öğrenciliği” berinde sürdüren gerçek bir Hukukçusunuz. Rabbim muvaffak etsin:)

    1. Furkan Güven Taştan avatarı
      Furkan Güven Taştan

      Sevgili Müslüm, nazik yorumun için çok teşekkür ederim.

  2. Kemal Haker avatarı
    Kemal Haker

    Değerli Hocam,

    Roma’dan beri değişmeyen kadim kuralların tanımını öğrenmek makul şekilde açıklanabilir. Ama günümüzde, torba kanunlarla bir ifadenin her kanunda farklı anlamlara bürünmesi, hatta uygulama düzenlemelerinde kanundaki anlamın daraltılıp genişletilmesi söz konusu iken, gerçekten de hukukta tanımlamalar kötü değil midir?

    Naçizane, hukukta doktora yapan bir öğrencinin hukuku dogmatik olarak kabul etmek yerine, yenilik olarak ne getireceği beklendiği için “hukukta tüm tanımlamalar tehlikelidir” ifadesini başucuna koyması gerekir. Eğer tanımlamalar kanunu yoksa…

    1. Furkan Güven Taştan avatarı
      Furkan Güven Taştan

      Kemal Bey,
      Kastettiğinizi doğru anladığımı umarak cevap yazıyorum. Özellikle ikincil normlar bakımından söylediğinize, yani tanımların sürekli farklı şekillerde yapıldığına ve dolayısıyla bunların tehlikeli olduğuna katılıyorum. Yazıdaki hukuki kurum ve kavramlardan kast ettiğim ise özellikle medeni hukuk, borçlar hukuku gibi temel alanlarda hem doktrin hem içtihatlarla yerleşmiş ve anlam bakımından artık oturmuş olan kavramların öğrenilmesine dairdi. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      1. Kemal Haker avatarı
        Kemal Haker

        Değerli fikirleriniz için ben teşekkür ederim.

  3. Özlem Öztürk Atalar avatarı
    Özlem Öztürk Atalar

    Tecrübelerinizi herkese açık bir platformda paylaşmanız ne kadar kıymetli… Çok teşekkürler…