Y Kuşağından akademisyen mi olurmuş?

Yaptığı işle ilgili hemen geribildirim almak isteyen Y kuşağı akademisyeni, bir dergiye sunduğu akademik çalışmanın yayınlanıp yayınlanmayacağı konusunda kendisine altı ay sonra geri dönüş yapılmasına nasıl bakıyor dersiniz? Bir makale çalışmasında anlatmak istediği esas meseleye gelebilmek için klişe yaklaşımlara boyun eğerek ‘meseleye giriş’ başlığı altında beş altı sayfa debelenmek zorunda mıdır? İşin özünü sekiz on sayfada…

Yaptığı işle ilgili hemen geribildirim almak isteyen Y kuşağı akademisyeni, bir dergiye sunduğu akademik çalışmanın yayınlanıp yayınlanmayacağı konusunda kendisine altı ay sonra geri dönüş yapılmasına nasıl bakıyor dersiniz? Bir makale çalışmasında anlatmak istediği esas meseleye gelebilmek için klişe yaklaşımlara boyun eğerek ‘meseleye giriş’ başlığı altında beş altı sayfa debelenmek zorunda mıdır? İşin özünü sekiz on sayfada anlatmak isterken, yayım kaygısıyla makaleyi şişirip yirmi sayfaya ulaştırma çabasına ne demeli?

Bu ve benzeri sorulara 1946-1964 doğumlu Baby Boomers ile 1965-1980 doğumlu X kuşağı akademisyenleri ve 1981 ve sonrasında doğan Y kuşağı akademisyenleri, sanıyorum farklı cevaplar verecektir.

Neden farklılar?

Bu kuşak, yalnızca akademi dünyası bakımından değil, hayatın tüm alanları açısından önceki kuşaklardan farklı. Özdeki bu farklılığın bir yansımasından ibaret aslında bu yazının da konusunu oluşturan Y kuşağı akademisyenleri.

Hangi yönlerden farklılar?

Akademik yayıncılık yapmak için altı ay bekleyerek var olan heveslerini yitirmek yerine, akademik çalışmalarını anında geri dönüş alabileceği Academia.eduResearchgate gibi araştırma paylaşım platformlarına yükleyerek doğrudan ilgililere ulaşabilmek istiyorlar.

Kendisini, akademik kadrosuyla belirlenmiş sınırlanmış alana hapsetmek yerine, disiplinler arası çalışarak özgün bir şeyler üretmeyi amaçlıyorlar.

Hem daha iyi bir şekilde anlatmak hem de öğrencilerin odaklanmasını sağlamak için alternatif yollar arıyorlar. (Dr. Levent Gönenç’in iki dakikalık ara yöntemi iyi bir alternatif olabilir. İlgili yazım için “kendimizi ifade etme biçiminin kabuk değiştirmesi gerek)

Üniversiteyi yegane çalışma alanı olarak görmeyip çalışma alanlarıyla ilgili uygulamacılarla güçlü iletişim kurma peşindeler.

Anlamsız boyuttaki derin teorik tartışmalar içerisinde boğulmak yerine tarihi gerçeklikleri ve rasyonel temelleri ötelemeksizin uygulamaya öneri getiren pratik düşünceyi ifade edebilmek istiyorlar.

Gelenekselciler (1925-1945) ve baby boomers (1946-1964) tarafından oluşturulup X kuşağı (1965-1980) tarafından sürdürülen klasik usta-çırak çerçevesinden hoşlanmıyor Y Kuşağı akademisyenleri. Temel motivasyonu şahsi hayatını sürdürmek olan bu kuşak, genel olarak kendi tercihlerini hayata taşımak istiyor.

Ne değil?

Diğer yandan Y Kuşağının Türkçe’yi kullanma konusundaki özensiz tutumuna da değinmek gerekiyor. Kanaatimce Y kuşağı olmak, Türkçe’yi hunharca kullanma imkânı vermiyor. Aksine, doğrudan meselenin özünü anlatma eğiliminde olan Y Kuşağı akademisyeninin dili kullanırken daha özenli olması gerekiyor. Yani ‘case’e göre değerlendirme‘, ‘legalize etmek‘ gibi uydurukça ifadeler kullanmak yerine Türkçe’nin zenginliğinden faydalanmak elzem.

Görünüşte Y olup Y özelliği taşımayan akademisyenler

Y kuşağı içinde bulunan özerk bir gruptan bahsedip biraz da çuvaldızı bu kuşağa batırmak gerekiyor. Doğum yılı itibariyle Y Kuşağı içinde yer alsa da farklı bir zihniyete sahip bir gruptan bahsediyorum. Özellikle devlet üniversitelerindeki akademisyenler açısından tez ve makale yazmayı salt belli aşamaları geçmek amacıyla yapan akademik yayın üretmeye bir kalem personelinin yapması gerektiğini düşündüğü dosya havale işi nazarıyla bakan, bir anlamda görünüşte akademisyen olsa da zihniyet itibariyle devlet memuru çıtasını aşamayan bu köhne kafa, şüphesiz bu yazdıklarımın tamamen dışında. Bunun şerhini de düşmek gerekiyor buraya.

Neticede Y kuşağı, diğer alanlarda olduğu gibi akademide de kendini göstermeye başlıyor. Bu kuşağın ilk temsilcileri aklında taşıdığı farklılıkları, çeşitli sebeplerle uygulamaya geçirememiş olsa da, yeni Y’ler farklılıklarını savunabilecek cesarette.

Bir yanıt

  1. Semih BULGUR avatarı
    Semih BULGUR

    Kaleminize sağlık. Açıkçası ben Y kuşağından güzel şeyler bekliyorum. Yaratıcılar, özgürce kendileriyle ve sorunlarla yüzleşebiliyorlar, hızlı düşünüyorlar. Biraz da sabırlı olabilseler. Dünyayı değiştirebilirler diye düşünüyorum. Akademisyenlik uzmanlığım değil ama bu alanda da eğer isterseler iyi işler yapabilirler diye umuyorum. Çünkü üreten, geliştiren ve teorinin ötesine geçen bilim adamlarına çok ihtiyacımız var. Teşekkürler…