Türkiye’de Gezi olayları sonrasında adını duymaya başladığımız; dünyada ise üzerine uzun zamandır araştırma yapılan yeni bir kuşak: Y Kuşağı. Bu kuşak için çoğu uzman “dijital yerliler” terimini kullanıyor. Çünkü bu kuşak bilgiyi yalnızca manşetlerde ve 140 karakterlik iletilerde tüketen bir kuşak. Y kuşağının özellikleri, iş anlayışları, sosyal ilişki modelleri… Bunlarla birlikte temel olarak Y kuşağının korkuları, bu yazının konusu. Ne zaman ki üyesi olduğum Y kuşağının korkuları beni irkiltti, o zaman başladım bu yazıya.
Yazıya geçmeden önce, kuşakların yıllara göre ayrımına ve bu kuşakların temel özelliklerine göz atalım:
- Tradionalists – 1925-1945 doğumlular
- Baby Boomers – 1946-1964 doğumlular
- X Kuşağı – 1965-1980 doğumlular
- Y kuşağı ve Millennials – 1981 ve sonraki tarihte doğanlar
Ayrıca ABD’nin en iyi yatırım bankalarından Goldman Sachs‘ın hazırladığı infografik’le Millennial’ların tercihleri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz (Şurada)
Bazı kaynaklarda Millennial kuşağı ve Y kuşağı iki farklı kuşak olarak değerlendirilse de, Millennial kuşağı ve Y kuşağının özelliklerinin birbirine çok benzer olması itibariyle, bu yazıda Y kuşağı ve Millennial ifadeleri birbirinin ikamesi olarak kullanılacaktır.
Sosyal Medya Aşığı Y’ler Siyasileştirilmekten Korkuyor
Y’lerin en büyük özelliği sosyal medyayı çok sık kullanmaları. Y kuşağı yatakta ve hatta tuvalette bile sosyal profillerinde gezinen ve bildirimlerini kontrol eden bir kuşak. ABD kaynaklı bir raporda da belirtildiği üzere Y kuşağının en az %75’inin sosyal medya hesabı var. Y kuşağı ebeveynleri de sosyal medyaya ve anlık mesaj uygulamalarına uzak değil üstelik. WSJ’da yayınlanan bir yazıda Millennial’ların teknolojiyi yakından takip eden ve tüm gün çocuklarıyla mesajlaşan ebeveynlere sahip ilk kuşak olduğu ifade ediliyor.
Sosyal medya aşığı Y’ler yediğini, içtiğini, nereye gittiğini, annesini, babasını ve sevgilisini, içinde yaşadığı sosyal gerçeklikleri korkmaksızın sosyal medya üzerinden paylaşabiliyor. Buna karşılık siyasi bir konuda paylaşımları ise sınırlı. Bu konuda ekstra bir “gizlilik” tavrı takınarak siyasi olaylara tepkisiz görünüyorlar. Yaşadığımız ülkenin Türkiye olmasının bunda payı büyük, ama bunun salt Türkiye gerçekliği olduğuna inanmıyorum. Çünkü artık dünya insanlarının bilhassa dünya gençlerinin sosyal alışkanlıklar noktasında birbirlerini çok hızlı bir şekilde etkileyebildiği bir gerçek. Zira hepimiz aynı şeyleri tüketiyoruz ve aynı şeylere bağlılık duyuyoruz: Snapchat, Burger King, Adidas, Periscope, Starbucks, Apple, Polo, Zara, Lacoste, Volkswagen, Coca Cola ve diğer bir sürü marka.
Y Kuşağı Korku Kuşağına Dönüşüyor
Richmond Robins Üniversitesi’nden Bill Bergman’ın yazdığı “Millenniallar Korku Kuşağına Dönüşüyor” başlıklı yazıda sosyal medyanın ve dijitalleşmenin milenyum gençliğinde korku faktörünü tetiklediği söylüyor. Bergman, bir öğrencisinin günlük aktivitelerini şöyle anlatmış:
Öğrencinin sabahları uyandığında ilk ulaştığı şey cep telefonu. Her sabah telefonunun alarmıyla öğrenen bu öğrenci, yatakta sırasıyla maillerini kontrol ediyor, Instagram, Facebook ve Twitter’daki bildirimlerini “check” ediyor ve ancak bunun ardından rahat bir şekilde yatağından çıkabiliyor. Gün boyunca devam eden bu seramoni, o öğrenci tarafından gece yatmadan önce de mutlaka yapılması gerekilen bir aktivite olarak görülüyor.
Tam bu noktada Bergman, 22 yaşındaki bir kişinin kendiyle (“real self“) başa çıkmasının yanı sıra tüm vakitlerde bir de dijital kimliğiyle (“full-time digital self“) başa çıkmak zorunda olmasının oldukça ağrılı olduğunu söylüyor. Bergman, kişinin kendi fiziki ve ruhsal kimliğinin yanı sıra bu kişiliğine eklenen her yeni sanal kimliğin, yani bir anlamda her yeni sosyal medya profilinin, kişiye farklı ve yeni bir stres kaynağı oluşturduğunu düşünüyor.
Ona göre öğrencilerinin artık sınıfta rahatça konuşamamasının da sebebi sosyal medya. Bergman son zamanlarda öğrencilerinin sınıfta pasif olmasının ve herhangi bir konuşmaya dahil olmamasının sebebini merak etmiş. Sınıfındaki 30’dan fazla öğrenciye problemin ne olduğunu sorduğunda; öğrencilerin, söylediklerinin sosyal medya aracılığıyla yayılacağını düşündükleri ve bunun gerginliğiyle sorulara cevap vermek istemedikleri cevabıyla karşılaşmış. Yani anlayacağınız öğrenciler, söyleyecekleri yanlış bir kelimenin dahi doğrudan sosyal medyaya kötü #hashtaglerle düşeceği korkusuyla yaşıyor.
Bergman’ın Milenyum ya da bir diğer ifadesiyle Y Kuşağının korkularına ilişkin tespitleri, son derece önemli. Zira her ne kadar Bergman bu tespitlerini ABD’deki bir üniversiteden yapıyor olsa da, bu tespitler o öğrencilere özgü tespitler değil. Bahsettiğim gibi, fiziken bir yakınlıkları olmamasına rağmen dünya gençlerinin aynı şeyleri tüketiyor olması, onları davranışlar açısından birbirlerine yaklaştırıyor.
Önce Yaşa Sonra Çalış!
Millennialleaders.com Generation Y sunumundan: “Live First, Work Second
Y kuşağı ya da Milennial’ların en büyük endişelerinden birisi de kendilerini iş hayatına kaptırıp, hayatın tadına varamamak. Bu yüzden iş hayatlarında sürekli bir esneklik arayışındalar. Esnek iş saatleri olan yerlerde çalışmak istiyor, iş hayatlarını 1925-1945 doğumlu gelenekselci kuşağın aksine hayatlarının ve uğraşlarının önüne koymak istemiyorlar. Çünkü onlar için uğraşlarıyla vakit geçirmek temel bir motivasyon kaynağı. Önceki kuşakların motivasyon kaynakları olan güvenlik, maaş, öz-saygı gibi şeylerin aksine, Y kuşağı kişisel yaşamlarının ve uğraşlarının devam etmesi konusunda hassaslar.
Diğer yandan çok fazla okunacak şey, gidilecek çok fazla yer, yapılacak çok iş olduğu düşüncesiyle, birden fazla işi aynı anda yapmaya (multitasking) meyilliler. Bu sebeple Y kuşağının kariyer planları da hep birden fazla iş üzerine kurulu. Özellikle bu yıllarda üniversite okuyan öğrenciler, lisans eğitimlerine konu işlerin yanı sıra kitap kafe, restoran, fotoğraf stüdyosu, butik otel gibi çok farklı hayaller kuruyor. (Multitasking’in olumsuz yanlarıyla ilgili “Forget multitasking, try monotasking” başlıklı faydalı bir TED konuşması var, zamanı olanların şuradan dinlemesini tavsiye ederim.)
Y Kuşağı, Feedback Bağımlısı
Bilindiği üzere tradionalists, baby boomers ve X kuşağında çalışanların değerlendirlmesi, geçirdikleri 365 günde neler yaptıklarına ilişkin yıllık raporlarla oluyordu ve onlara hatalarını telafi etmesi için bir sonraki yıl fırsat veriliyor ya da verilmiyordu. Yukarıda paylaştığım tablonun Mentoring satırında da görüleceği üzere geleneksel kuşak ve X kuşağı feedback’e ihtiyaç duymayan kuşaklar. Baby boomers kuşağı ise yalnızca olumlu eleştiriler duymak isteyen, olumsuz eleştirilerle başa çıkamayan bir kuşak. Y kuşağında ise sistem böyle çalışmıyor. Y kuşağı sürekli geri dönüşe ihtiyaç duyuyor. Bunun sebebi ise eleştirilenleri hızlı ve doğru şekilde düzeltebilmek için bir fırsata sahip olmak istemeleri. Y kuşağı, hatalarının yıl sonuna kalmasını istemiyor ve bu sebeple de anlık geri dönüşlere ihtiyaç duyuyor.
Y kuşağı bireylerinin geri dönüş konusundaki bu bağımlılığının bir diğer sebebi ise diğer kuşaklardan daha fazla kendilerini geliştirmeye önem vermeleri. Çünkü Millennialların aldıkları sürekli geri dönüşler, onlara kendilerinin geliştiğini düşündürtüyor.
Bu sebeplerle Y Kuşağının feedbacke aşırı derecede düşkün ve neredeyse feedback bağımlısı olduğu ortaya çıkıyor…
***
Netice itibariyle toplum ve iş dünyası, bu ve benzer korkulara sahip yepyeni bir kuşakla karşı karşıya. Bu sebeple Y kuşağı üzerine daha çok konuşulması ve düşünülmesi gerekiyor. Özellikle Amerika ve İngilitere’de üzerine çokça araştırma yapılmış olan Y kuşağı üzerine Türkiye’deki araştırmaların da yoğunlaşması şart. Türkiye’deki Y kuşağının iyi analizi, kuşaklar arası iletişimin artmasına yardımcı olacak ve bu durum toplumsal yapının güçlenmesini beraberinde getirecektir. İş dünyası açısından ise hem tüketici nezdinde hem de işveren-çalışanlar nezdinde Y kuşağının anlaşılabilmesi, işletmelerin kârlılık ve verimini arttıracaktır.