Kent içi ulaşım politikalarını bisiklet üzerine kuran Norveç’te uygulamaya başlanan bir projeden bahsedeceğim: dik yokuşlar için bisiklet asansörü. Bisiklet kullanımının yoğun olduğu Norveç, vatandaşlarını bisikletleriyle şehrin her bir tarafına ulaştırabilmek amacıyla, dik yokuşlara bisiklet asansörü yerleştirmiş.
Norveç’in Trondheim kentinde yer alan bu bisiklet asansörünün üzerinde yer alan pedala ayağınızı koyuyorsunuz ve sizi 8 km/s hızla yokuşun başına çıkarıyor. Aynı anda 5 kişinin kullanabildiği bu asansörlerden sadece bisikletliler değil, bebek arabalı olanlar ve scooter’lar da yararlanabiliyor.
Asansörün maliyetinin metre başına 2-3 bin dolar olduğunu öğrenince fiyat/yarar açısından projeyi sorgulamaya başlamıştım ki, her zamanki gibi Türk mantığıyla düşündüğümü fark ettim. Türkiye gibi ulaşım politikasını otomobil üzerine kuran ülkelerde altgeçitlere vs. milyon dolarlar harcanırken, otomobillerden çıkan gazlarla havayı kirletmeyen ve milli servetlerini petrole saçmayan bir ülkenin vatandaşları için 150 metrelik sistemi 300 bin dolara mâl etmenin gayet makul olduğu sonucuna vardım.
İşin en komik yanı da -bizle dalga geçer gibi- tüm Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye çok ciddi sayılarda otomobil ihraç ederken, kendi vatandaşlarını bisiklete yönlendirmeleri.
Özetle, biz Türkiye’deki yokuş kalkış desteğine sahip ithal bir arabamız olduğu için mutlu olurken, onlar kendi sokaklarına koyulan bisiklet asansörüyle mutlu oluyorlar. İki zihniyet arasındaki fark bundan ibaret.
(Bu teknolojinin ayrıntılarına şu sayfadan ulaşabilirsiniz.)
2 yanıt
Yazınızı okurken dikkatimi çeken en önemli mesele, ekonomi noktasındaki doğru yaklaşımınız olmuş. Mühendislerin ekonomi dersini almasının nedeni, üretimin ekonomik olmasının önemidir. İlk defa bir hukukçunun böyle ekonomik düşündüğünü görüyorum.
Ben araştırma görevlisiyim ve çalıştığım fakültede birçok mühendis/teknik öğretmenin bu ekonomi düşüncesine sahip olmaması nedeniyle çok sorun yaşıyorum. Örnekleme yapmak isterdim ama sayfalar sürer.
Birde AB ülkelerinde uygulanan bir düzenden bahsedip noktalamak istiyorum. Örneğin ABD de veya AB de şöyle haberler duyarız, yollara güneş panelleri döşeyecekler, Marsa robot gönderecekler vs. Ve bu haberlerin finansörleride genellikle kamu kurumlarıdır (Belediye, bakanlık vs. Nasa vs.)
Burada akla şu soru geliyor, bir teknoloji yeni çıkmışken bu kadar pahalıyken neden bu adamlar hemen satın alıyor? Cevabı şu: Kamu Kurumu ülkesinde yüksek teknoloji üreten firmaları, o teknolojiyi ilk önce kendisi satın alarak destekliyor.
Peki bizde uygulama nasıl? Örneğin çalıştığım kurum yeni Öğretim Üyelerine Laptop dağıttı. Eğer bir AB ülkesinde olsaydık AB’de üretilen bir laptop dağıtılmış, böylece hem öğretim üyeleri sevindirilmiş, hemde AB üreticisi mutlu edilmiş olacaktı. Ancak biz HP markasına yaklaşık 2 milyonu bayıldık. HP, ABD ve asıl üreticisi Çin ve Öğretim Üyelerimiz mutlu oldu, ülkemiz ise tek kalemde 2 milyon ithalat yaptı.
Şimdi bazıları hemen Caser mi alacaktık? Vestel mi alacaktık diye atlayabilir. Evet Kardeşim! Vestel alacaktık, Casper alacaktık, alacaktık ki, yerli üreticiyi destekleyelim. Bugün casper’ın kasasına tek kalemde 2 milyonTL girse, acaba çok daha iyi bir yatırım için finansör bulmuş olmaz mıydı?
Biz yabancı üreticileri desteklemeye devam ettikçe, yerli üreticimiz asla yabancının kalitesine ulaşamayacaktır. Bu nedenle zihinlerimizi temizlemeliyiz.
Saygılar.
Yüksek maliyet olmasına rağmen Avrupa ülkelerinin bunları finanse ediyor olmasının arkaplanıyla ilgili olarak ufuk açıcı yorumunuz için teşekkür ediyorum.