Amsterdam Notları

Yüzyıl önce henüz böyle bir şehir yokken, sanki birileri bu şehri bugün yaşanabilecek tarzda en ince ayrıntısına kadar planlamış ve sonrasında insanlar buraya sonradan yerleştirilmiş gibi. Öylesine planlı, düzenli bir şehir Amsterdam. Yollar, kaldırımlar, park yerleri yerli yerinde. Bu düzenli şehirde geçirdiğimiz yaklaşık bir  haftaya ilişkin notlarımı paylaşmak istedim. Trafik önceliği burada bisikletlilerin, sonrasında yayalar, tramvay…

Yüzyıl önce henüz böyle bir şehir yokken, sanki birileri bu şehri bugün yaşanabilecek tarzda en ince ayrıntısına kadar planlamış ve sonrasında insanlar buraya sonradan yerleştirilmiş gibi. Öylesine planlı, düzenli bir şehir Amsterdam. Yollar, kaldırımlar, park yerleri yerli yerinde. Bu düzenli şehirde geçirdiğimiz yaklaşık bir  haftaya ilişkin notlarımı paylaşmak istedim.

Trafik önceliği burada bisikletlilerin, sonrasında yayalar, tramvay ve en son otomobiller. Şehrin her köşe başında bisiklet park yerleri mevcut. O kadar çok bisiklet var ki, merkez istasyonun yakınlarında bir katlı bisiklet parkı bulunuyor. Bisikletler için ayrı trafik ışıkları da mevcut.

Amsterdam’da ilk yerleşim yerini Amstel nehrinin çevrelediği toprak parçası oluşturuyor. Şehrin ismi de bu nehir ve nehirin üzerinde kurulan su bendinin (dam) birleşmesiyle oluşmuş.

Amsterdam’a yirmi yıl sonra gel, her şey yerli yerindedir; ama İstanbul’a 20 yıl sonra git, her şey değişmiştir.” Bu sözü, Amsterdam’da bir Türk restoranında, uzun yıllar Amsterdam’da yaşadığını anladığım iki Türk’ün konuşmasından aldım. Son derece anlamlı ve üzerinde düşünmemiz gereken bir söz. 

Hollanda devleti petrolde dışa bağımlı bir ülke olmasından ötürü, vatandaşlarını yoğun bir şekilde bisiklet kullanmaya sevk ediyor. Otomobil fiyatları çok düşük olmasına rağmen, otomobili olanlar ağır bir vergi yükü altında. Zaten bir uçtan diğer uca 300 kilometre olan ve eğimi olmayan bir toprak parçasında bisiklet kullanmak çok mantıklı ve müthiş zevkli.

Hollanda’da, Türkiye’de olduğu gibi rant yok; estetik paradan önce geliyor. Rotterdam ve Amsterdam’daki öyle bazı binalar var ki, bizim Türk müteahhitler olsa kenarına köşesine birkaç daire daha sıkıştırıp kar edebilecek tarzda; ama Hollandalılar estetik dursun diye o kısma daire yapmamış.

Avrupa’nın birçok şehrinde olduğu gibi Amsterdam, Rotterdam ve Brüksel’de mutlaka görebileceğiniz yerlerde Türk restoran ve “snack”leri mevcut.

Hollanda’nın en önemli figürlerinden birisi de lale. Zamanında Osmanlı’dan alıp buraya getirdikleri bir avuç lale soğanıyla lale yetiştirmeye başlayan Hollanda, bugün lale diyince belki de akla gelen ilk ülke. Her yıl 20 Mart’ta açılan çok büyük bir lale bahçeleri var. Bizim kaldığımız tarihlerde henüz bu lale bahçesi açılmamıştı; ama pazarlarda binbir çeşit lale soğanı satılıyor, şehrin içerisinde bunun bir müzesini bile yapmışlar.

Şehir merkezindee neredeyse her sokağa tramvayla ulaşılabiliyor. Toplu ulaşım araçları için duraklarda araçların hangi saatte geleceğini gösteren ayrıntılı tablolar var. Mesela 13 numaralı tramvayın 11.09’da geleceği yazıyorsa, tramvay mutlaka o saatte orada oluyor, ne geç ne erken.

Hollanda’lalılar geniş omuzlu ve uzun boylu. Doğru mu bilmiyorum; ama Avrupa’nın en iri milleti olduklarını söylüyorlar.

amsterdam